Dilruba Evleri şefkat dağıtıyor

dilruba

 

Bursa’da yüreği insan sevgisi ve merhamet dolu bir avuç insan tarafından kurulan Dilruba Evleri kimsesiz yaşlılara kucak açarken, yine aynı kişiler tarafından kurulan Bukoruder ise aralarında çocuk annelerin de olduğu suç mağduru kadınların 30 kadar bebeğe bakıyor.

Bursa Time dergisi olarak Dilruba Evlerini gittik yerinde inceledik. Orada yaşayan yaşlılarla tek tek konuştuk ve bir hayırseverlik mucizesine tanık olduk.

 

Tuğçe İÇÖZ BAĞÇAVAN- H. Gül KOLAYLI

Bursa’da hayırseverlerin katkılarıyla faaliyet gösteren Dilruba Evleri, aralarında Alzheimer’li, felçli ve yatalak olanlar da dahil çok sayıda yaşlıya kol kanat geriyor. Yaşlıların kendilerini evlatlarının yanında ya da evlerinde hissetmeleri için her türlü ortamın sağlandığı Dilruba Evlerinde gönüllülerin yanı sıra eğitimli bakıcılar da görev yapıyor. Hocataşkın Mahallesi’nde üç katlı ve bahçe içi 2 katlı binada hizmet verilen Dilruba Evleri’nin kapısı yaşlıların yanı sıra barınacak yeri olmayan çocuklu annelere de açık. İki yıldan bu yana Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Dilruba Evleri Yardımlaşma Derneği ile imzalanan protokol gereği Sosyal Yardım Vakfı’ndan da destek alıyorlar. Halen 34 yaşlıya ev sahipliği yapılan Dilruba evlerinde kalan yaşlılar, şefkat ve ilgi dolu bir ortamda, sanki kendi evlerinde gibi günlerini insana yakışır bir şekilde geçiriyorlar. Dilruba Evlerinde yürüyebilenler için yemekhane, bahçede oturma birimleri, televizyon salonu, banyo, çamaşırhane, mutfak, en fazla 3 kişinin kaldığı odalar bulunuyor. Dilruba Evleri’nde ağır sağlık sorunları olan yatar vaziyetteki yaşlılar ile Alzheimer hastalarının odaları ayrı bir bölümde. Ayakta gezebilenler yemekhaneye iniyor, kimi zaman da bahçeye çıkıyorlar. Tüm yaşlıların hepsinin yüzü gülüyor, mutlular.

BUKORUDER BAKIMEVİ

Öte yandan Dilruba Evleri’nin iki yıl önce 14 yaşındaki çocuk anne ve bebeğinin bakımıyla başlayan süreç Bursa Kimsesizleri Koruma Derneği (Bukoruder) adı altında yeni bir yapılanmayı getirdi beraberinde. Bukoruder suç mağduru kadınlarla bebeklerinin geçici olarak bakılması için kuruldu. Dilruba Evleri’nin hemen alt sokağında tutulan evde halen 24 bebek ve anneleri bakılıyor. Bebeklerin en büyüğü 1,5 yaşında. Burada bakılan bebekler anneler talep ettiklerinde onlara veriliyor. Ancak velayetin olmadığı talepler geri çevriliyor. Bebeklerin sağlık desteği Dörtçelik Hastanesi tarafından veriliyor. Gönüllü sosyal hizmet uzmanı, psikolog desteği de veriliyor.Ayrıca Dilruba Evleri Yardımlaşma Derneği Kamberler’de çocuklara yönelik bir projeyi yürütüyor. Eğitim dönemi tamamlandığında aynı yerde, Suriyeli çocuklara Türkçe dersi verilecek. Her yıl Uludağ Üniversitesi’nde Ramazan ayında sıcak yemek dağıtan dernek, bu yıl da dağıtımları sürdürecek.

DİLRUBA EVLERİNİN ÖYKÜSÜ

Ancak bu tür büyük hayırsever hizmetlerin mutlaka bir çıkış noktası vardır. Büyük bir insanlık dersi olan Dilruba Evleri mucizesinin mimarı da kendisi asla kabul etmese de Hatice Hanım. Kesinlikle ön planda görünmek istemeyen, sürekli diğer hayırseverlerin ve gönüllülerin katkılarını gündeme getiren Hatice Hanım’a, Dilruba Evleri’nde kalanların nasıl büyük bir sevgiyle bağlı olduklarını, O’nun da tüm yaşlılara nasıl büyük bir şefkatle sarıldığına bizzat görerek tanık olduk. Hatice Hanım’ı söyleşiye ikna etmek bile çok zordu. Dilruba Evleri’ni gezerken bize refakat eden Hatice Hanım, hem bizi yaşlılarla tanıştırdı. Hem de sorularımızdan kaçamayarak yanıtladı. Böylece çok farklı, çok insani, gerçekten, içten, Allah rızası için yapılan bir hayırseverlik öyküsünü size yansıtabilme fırsatı bulduk.

ÇOCUKLUK YILLARINA DAYANIYOR

Dilruba Evlerine giden süreci Hatice Hanım’ın çocukluğuna kadar dayanıyor. Babasının öğretmen olması nedeniyle Anadolu’nun muhtelif kentlerinde yaşayan Hatice Hanım, henüz küçük bir çocukken Kütahya’daki bir anısını şöyle anlatıyor:
“Deprem sonrasıydı. Yaşlı bir teyze vardı, tek başına bir kulübede yaşıyordu. Ona gizlice yiyecek götürüyordum. Annem ise bitlendiğim için kızıyordu. Zira teyze çöp içinde, elektrik ve suyu olmayan bir yerde yaşıyordu. Arkadaşları da organize ediyordum. Su taşıyorduk. Bir gün teyzenin evinde ne kadar kap kacak varsa yıkamak için çeşmenin yanına götürdük. Annem gördü ve beni eve götürdü. Oysa annem de çok merhametli bir insandı. Annem elimi yüzümü yıkadı, bir sohbete götürdü. Pek çok iyi giyimli hanım okuyorlardı. Çocuk aklımla ‘O teyze o haldeyken biz amel etmeyeceksek, bu kitapları niye okuyoruz? Bu insanlar sahip oldukları imkanları ihtiyaç sahipleriyle paylaşmalıydı’ diye düşünüyordum. Birkaç gün sonra teyzenin evinde ölü bulunduğunu öğrendiğimde çok üzüldüm, ona evini temizlemeye söz vermiştim. Yani, o yarım kalan iyilik, başka iyilikleri tetikledi. Bugün bile her yaşlıda o teyzeyi görüyorum. Allah Resulü ‘Hayır işlerinde acele ediniz.” Buyuruyor’ “

MEHİR: HAYIRA HİZMET!

Hatice Hanım sözlerini şöyle sürdürüyor: “Elhamdülillah, Rabbim bu içimizdeki hizmet aşkını almamış ki, evlenirken eşimden mehir olarak “hizmet etmeme izin vermesini, engel olmamasını,” istedim. Allah razı olsun, o da kabul etti ama tabi işin buraya geleceğini biliyor muydu, bilemiyorum. İlk zamanlar problemler olmadı değil. Ama siz ısrar edince Rabbim kolaylaştırıyor”.

Kadınların istedikten sonra her şeyi kabul ettirebileceklerine dikkat çeken Hatice Hanım, kadınların hayrı istemesinin çok önemli olduğunu, toplumu kadınların hayırseverliğinin kurtarabileceğini belirterek kadınların isterse kocasının yanı sıra herkesi seferber edebildiklerini belirtiyor.

Huzurevi yani Dilruba evlerinin nasıl doğduğuna gelince… Henüz yeni evliyken mahallede, bodrum katında tek başına yaşayan yaşlı teyzeye bir şeyler götürmeye başlıyor. İnsanların yaklaşımı ise “Evlatları düşünsün, sana ne?” oluyor. Bir gün eşi de bu yaşlı kadını sokakta başkasının düşürdüğü meyveyi alıp cebine koyduğunu görünce onun da bakış açısı değişiyor ve diyor ki: ““Muhtaçlık böyle bir şey olmalı. Eğer buna muhtaç olmasa, yapmazdı. Çünkü arlı, hayâlı bir insandı. Kimse görmesin diye sağına soluna bakarak, utana sıkıla aldı. Demek ki muhtaç!” Birlikte insanlara yardım etmeye başlıyorlar.

RAMAZAN’DA SICAK YEMEK

Bir Ramazan ayında pek çok kimsesiz yaşlının kendilerine verilen para ile pazara çıkamadığını, verilen erzakları pişiremediğini görerek sıcak yemek dağıtmaya karar veriyorlar. Bursalı bir hayırseverin destek olması, erzak alması ve araç ile şoför vermesi üzerine ev ev gezerek muhtarlardan aldıkları adreslere göre yemek dağıtacakları ihtiyaç sahiplerini tespit ediyorlar. Ancak son dakikada mutfak olarak düşündükleri yer iptal oluyor. Hayır işinden vazgeçmeyen Hatice Hanım, eşiyle konuşarak evinin salonunu boşaltıyor, ekipmanları salona koyuyor. Bir de yemek işinden anlayan yardımcı genç bir kız buluyor. Yemekleri birlikte yapıyorlar. Hatice Hanım sahurdan sonra sebzeleri ayıklıyor, sabah erkenden pişirmeye başlıyor ve öğleden sonra saat 3 gibi de kazanları araca taşıyarak, şoför ile birlikte tek tek evlere götürüyor. Dağıtım bittikten sonra da bulaşıklar yıkanıyor. Ancak bir süre sonra yardımcı genç kız düzenli güzel bir iş teklifi alınca, “Allah’ım bana bu insanlara yemek yap gücü ver” diye dua ederek tek başına yemekleri pişirmeye başlıyor. 400 kişiye her gün sıcak yemek yemek ulaştırıyorlar.

Bu süreçte yaşadığı sıkıntılardan ziyade izlenimlerini anlatıyor Hatice Hanım:

“Hiç unutmuyorum bir adrese gittik, teyze felçli amca da âmâ. Bu âmâ amca felçli hanımına hizmet ediyor. Ramazan boyunca sıcak yemek getireceğimizi söyleyince teyze ağlamaya başladı ve günlerdir biri bir tas çorba getirse de, orucunu tutabilse, diye dua ettiğini söyledi. Rabbim hiç bunaltmadı. Bu hizmeti duyan eş dost da elinden geleni yapmaya başladı. Ramazan bittikten sonra, insanların diğer günlerde de acıkabileceğini düşündük. Hani büyüklerimiz der ya, Ömrü Ramazan olanın ahiri bayram olur… Her gün olmasa da diğer günlere yaymaya başladık. Evimde yapıyorduk. Küçücük mutfakta koca koca kazanlar yıkanıyordu. Şimdi bunu nasıl yaptık diye düşünüyorum. Siz dilerseniz, Rabbim mekanları genişletiyor”

AYAKLARI KESİK HOCA

Ramazan’da yemek götürdükleri evlerde ekmeği ağzına götüremeyen yaşlıları görüyor Hatice Hanım. İlk bakmaya başladıkları ayağı kesik yaşlı emekli Hoca’yı da o süreçte tanıyorlar. Emirsultan Türbesi’ne yakın bir ara sokakta yaşlı eşiyle yaşamını sürdürmeye çalışan emekli hocanın içinde bulunduğu durum Hatice Hanım’ı çok etkiliyor. Kovaya giderdiği defi hacetini bir hayırseverin temizlemesini bekleyen Hoca’nın durumu, Ramazan’dan sonra eşinin ölümüyle iyice vahimleşiyor. Eşiyle günlerce istişare ediyor ve ve evlerine alıyorlar. Hatice Hanım bu döneme ait şöyle konuşuyor:

“Rabbim onu bize ata, bizi ona evlat etti. 6 ay bizimle aynı evde yaşadı. Ama artık evimiz hem yemek yapıp dağıtmaya, hem de ihtiyacı olan bu yaşlıları toplamaya yeterli değildi. Büyüklerimizin ve hayırseverlerin desteğiyle bir virane, uzun süredir kullanılmamış bir eski ev tuttuk. Nedenini bilemediğim bir muhabbetle bu evde tadilat yaptık. Sanki yıllardır bizimdi. O kadar teferruatlıydı ki, bu iş için yapılmıştı. Bahçede su kuyusu bile vardı. Küçücük mutfaktan sonra burası bize çok ferah gelmişti. Sıcak yemek dağıtımını haftanın 5 gününe yaydık, sefertaslarıyla sıcak yemekleri dağıtıyor ve hayatını tek başına yürütemeyen yaşlıları da evimize alıyorduk. Bir gün Anıtlar Kurulu’ndan yazı gelince evin sahibinin kim olduğunu öğrendik. Meğer burası yüzyıllar öncesinde de Emir Sultan Hazretleri tarafından yaptırılan aşeviymiş. Rabbim bize o kapıyı tekrar açmayı nasip etti. Fakir fukaraya sıcacık bir yuva oldu. Rabbim bütün hayırlarımıza burada başlamayı nasip etti. Üst katını kreş, alt katı yemekhane olarak, geceleri de kreş odalarını yatakhane olarak kullandık.”

HİZMET HİZMETİ AÇTI

İlahi bir tesadüfle Emirsultan Hazretlerinin aşevine bilmeden yeniden eski işlevini yükleyen Hatice Hanım, artık yalnız değildi, artık yapılan hizmet duyulmaya başlamıştı. Hayırsever desteği artmıştı. Büyük bir aile olma yolundaydılar. Hizmet hizmeti açtı. Yemek dağıtırken gittikleri evlerde küçük çocuklar gördüler. Ebeveynleri ya bazı sebeplerden anneanneye, babaanneye bırakmış ya da baba iflas etmiş iş bulmaya gitmiş, anne de terk etmiş, mağdur çocuklar vardı. Genelde babalar yoktu, çalışmak zorunda olan annelerin ise çocuklarını bırakacak başka yerleri yoktu.   Çocuk gelişimci gönüllülerin desteği ile aşevinin arka sokağında kreş açtılar. Aşevinden her gün 300 kişilik yemek dağıttılar. Bu arada evde bakılan yaşlı sayısı da her geçen gün arttı. Ardından Yeşil’de yeni bir bina kiraladılar. Zemin de dahil 4 katlı olan binanın bahçesinde başka bir bina daha vardı. Burada gidecek yeri olmayan kadınlar çocuklarıyla barınabiliyorlardı. Üstelik sığınma evlerindeki zaman kısıtlaması yoktu. Zamanla hareket bu hareket genişleyince 2007 yılında dernek kuruldu.

Hatice Hanım, Dilruba Evleri ilk açıldığında 3 yıl evine gitmediğini bakıcı ve aşçı görevini üstlendiğini, daha sonra gece bekçisi ve yardımcı alındığını, Dernek kurulduktan sonra, gönüllülerin hesabı kitabı üstlendiğini, herkesin elinden geleni yaptığını anlatıyor. İlk 3 yıl boyunca sadece ve sadece Nur Kuyumculuk’un olduğunu anlatan Hatice Hanım, “Allah onlardan razı olsun. Bu işin mimarı onlardır. Biz bir şey yapmadık. Biz sıcak yemek dağıtmaya başladığımızda bugünkü gibi aşevleri yoktu. Sadece Kızılay vardı. Şimdi belediyeler el attı, Vakıflar, hayırseverler dağıtıyor” diyerek Dilruba oluşumundaki yerini mütevazice öteliyor.

 

Emirsultan’ın misafiri…

Yaşlıların kaldığı evlere Dilruba adının nasıl verildiğine gelince… Oldukça sıra dışı öyküsünü Hatice Hanım’dan dinleyelim:

“Emirsultan’da bankta oturan yalnız bir yaşlı adam gördük, yanına gidip sorduk. Diyarbakır’dan gelmiş ‘Emirsultan’ın misafiriyim’ dedi. Kalacak yeri olmadığından evimize götürdük. Bu muhterem Osman Yavuz Efendi’ydi. İki gün kaldı gitti. Giderken de, bize dua etti: ‘Rabbim size gönlünüzdeki istekleri versin. Evleriniz olsun, içinde yaşlılar olsun. Misafirleriniz eksik olmasın. Dilruba Evleriniz ecdadınız han kapıları gibi kıyamete kadar kapanmasın’ dedi ve gitti. Bu dua kırılma noktasıydı. Sonra daha önce de anlattığım gibi iki ayağı kesik dedeyi aldık. 3 yıl hizmet ettik. O dededeki sevki neydi, anne ve babasını insan öyle severdi. Eşim de sevdi, benden daha iyi hizmet etti. Binamız Hasan Demirciler’e ait, tüm malını Yeşil İmam Hatip Lisesi’ne vakfetmiş, sadece burayı bırakmış, o da bize nasip oldu. “

Hatice Hanım’ın hayalleri büyük. Karacabey Hayırlar mevkiinde 110 dönümlük bir yerde, yaşlılar, çocuklar, anneler ve gençler için hem kalınabilecek hem de atölyelerin olduğu bir köy olarak düşünüyor. Yine Orhaneli Nalınlar Köyü mevkiindeki 5 dönümlük araziye de felçli bedensel engelli hastalar için rehabilitasyon merkezi hedefliyorlar.

 

Dilruba Evleri sakinleri

107 yaşındaki Fatma Nine, hala 5 vakit namazını kaçırmazken, 88 yaşındaki Nine ise şehit oğlunun asker yolunu gözlüyor. Kızı ile torununu görmeye gelirken kaza geçirip kızını kaybeden nine ile Bursalıların yakından tanıdığı Şükran Abla ve Dawn sendromlu kızıyla kalan anne de Dilruba sakinleri arasında yer alıyor.

Dilruba Evleri’nde halen 34 yaşlı kalıyor. En kıdemli konuğu ise 107 yaşındaki Fatma Yılmaz. Aslen Yenişehirli. Bir oğlu ve kızı var, ama onlar da çok yaşlı. Giriş katında kendine özel bir odada yaşıyor. El üstünde tutulan Fatma Nine odasında sultan koltuğu gibi bir koltukta oturuyor ve gününü tevhit, dua ve zikir ile geçiriyor ve 5 vakit namazını hiç kaçırmıyor. Dilruba Evleri Yardımlaşma Derneği tarafından Umre’ye bile götürülmüş. Zekası yerinde. Düdüğü var, bir şeye ihtiyacı olduğunda düdüğünü çalışıyor. 1907 doğumlu olan Fatma Yılmaz, Yunan işgalini hatırlıyor. Gençliğinde çok yardımsever biri olduğu söyleniyor.

ELBİSESİ ETİNE YAPIŞMIŞ!

Bursalıların özellikle de Altıparmak civarının yakından tanıdığı Şükran Abla’ya gelince… Hatice Hanım sokakta yaşarken Dilruba evlerine ilk geldiğinde elbisesinin etine yapıştığını, temizlemekte zorluk çektiklerini, bir buçuk ay boyunca sadece çorba içip kendini bilmez halde uyuduğunu adını bile bilmediklerini anlatıyor. Kadıncağızın adını, sokak sakinlerinden birinin şikayeti ile gelen polislerden öğrendiklerini belirterek şunları söylüyor:

“Devlet hastanesinin bahçesinde çok kötü bir halde bulmuştuk. Şimdi gördüğünüz gibi çok mutlu. Meğer bu kadın sokaklarda, o malum kötü hayatı yaşarken bile iyiliksevermiş. Eline geçen parayla sokak çocuklarına yiyecek alırmış. Şimdi elinde tespih, zikrediyor. Polisler de, ablayı böylesine değişmiş görünce çok memnun oldular…”

HAZİN ÖYKÜLER

Dilruba Evleri sakinlerinden Emel Nallar “Yaşım yetmişi geçmiştir. Babam veterinerdi. İyi bir yaşantımız oldu geçmişte. Burası çok kutsal bir ev. Her gece gözyaşı döküyordum. Yalnızlık çok zor yaşının 70’i geçtiğini söyleyerek “ diyor.

İstanbul’dan gelen Ayşe teyzenin de hiç çocuğu yok. Evlatlık almış. İstanbul’a gidiyor, orada felç geçiriyor. Huzurevi yatalak olduğu için almıyor. 4 yıldan beri Dilruba evlerinde.

Dilruba Evleri’nin bir de anne kız konuğu var. 35 yaşındaki Dawn sendromlu Bahar ve annesi aynı odada kalıyorlar. Bahar, odasında çiçekli çoraplarını gösterip soruyor: “Güzel mi?” diye.

Vesile Türkeş’in öyküsü ise gerçekten çok hazin. Çocuğu olmuyor, bir kız çocuğu evlatlık alıyor, büyütüyor, evlendiriyor. Torunu Bursa’ da üniversite kazanıyor. Vesile nine, kızıyla birlikte Bursa’ya torununu görmeye geliyor. Ancak trafik kazası geçiriyorlar. Kendisi yaralanıyor, kızı ölüyor. Daha sonra Dilruba Evleri’ne alınıyor. Torunu sık sık anneannesini ziyaret ediyor.

Minnoş Teyze de 6 yıldır Dilruba Evleri’nde kalıyor. Evinde felçli ve terk edilmiş bir halde bulunuyor. Özel bakımevine gidiyor. 15 gün “Evime götürün” diye ağlayınca geri getiriyorlar. Aynı zamanda Alzheimer hastası.

Fatma teyze dağ köylerinden gelmiş. Gençliğinde buz gibi dağ sularını içen Fatma Teyze, şimdi de buz gibi su içiyor. Soğuk suyu her daim hazır.”

“Hayat bir kısmet işi. Dün neredeydik, bugün buradayız. Temizliğimiz, üstümüz, başımız her ihtiyacımız görülüyor. Yemeğimiz geliyor. Daha ne isteriz ki” diyen Şerife Teyze, koyu bir Tayyip Erdoğan hayranı.

ŞEHİT YOLU BEKLİYOR!

88 yaşındaki Semiha Başar ise “Bu hastaneyi babam yaptı” diyor. Necatibey Kız Enstitüsü mezunu. Hala şehit oğlunun asker yolunu bekliyor: “Gelecek, az kaldı teskereye” diyor.

Hatice Hanım yapılan hayırseverliğin ve hizmetin görünmeyen kahramanlar, pek çok gönüllü dostlarının olduğuna dikkat çekerek, her ilde, her ilçede hatta her mahalle de buna benzer hizmet evleri olmasını dilerken kendine yönelik duygularını ise şöyle dile getiriyor:

“Hedefimizdeki hizmetler için düşünürken, hep dua ediyorum. Rabbim bozmasın, diye. Bu işlere başlamadan önce yaşantım nasıldı, şimdi nasıl. Hep terazide tutmaya çalışıyorum.”

İhtiyacın çokluğunun altını çizen Hatice Hanım, tüm destek verenlere için ise “Bize her türlü ihtiyacımızda hayır demeden bütün imkânlarını seferber eden sevgili eş, dost ve ailemize Rabbim iki cihanda merhamet etsin” diyerek dua ediyor.

Yaşam 10.191 Okuma